Türk Medline
Dokran

HIV/AIDS OLGULARININ KLİNİK VE EPİDEMİYOLOJİK ANALİZİ

BARİS ERTUNC, SELCUK KAYA, IFTİHAR KOKSAL

The Eurasian Journal of Medicine - 2016;48(3):157-161

Department of Infectious Diseases and Clinical Microbiology, Karadeniz Technical University School of Medicine, Trabzon, Turkey

 

Amaç: Bu çalışmanın amacı HIV/AIDS hastalarının klinik ve epidemiyolojik özelliklerinin irdelenmesidir. Gereç ve Yöntem: Bu amaçla 1 Ocak 1998 - 31 Aralık 2013 tarihleri arasında kliniğimizce takip edilen 115 HIV/AIDS tanılı hasta retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: HIV/AIDS tanısıyla takip ettiğimiz 115 hastanın, başvuru anındaki ortalama yaşları 34, 5±13, 21 (10-79) olarak bulundu. Hastalarımızın 89 (%76, 5)’u erkek, 27 (%23, 5)’si kadındı. Çalışmamızda HIV/ AIDS’in en fazla eğitim ve sosyokültürel düzeyi düşük olan genç erkek popülasyonunda görüldüğü tespit edildi. Hastalarımızda HIV/AIDS’in en sık bulaş yolu heteroseksüel cinsel temas olup, hastaların yaklaşık üçte birinde Rusya, Ukrayna gibi HIV/AIDS prevalansının yüksek olduğu ülkelere seyahat etme öyküsü vardı. Hastaların yıllara göre tanı alma oranları irdelendiğinde, 2008 yılından itibaren yeni vaka sayılarında artış olduğu görülmektedir. Hastalarımızın sadece 21 (%18, 3)’ine klinik semptomlar ile tanı konulurken, 94 (%81, 7)’üne rutin taramalar sırasında tanı konulmuştu. Hastalarımızın ilk gelişte %68’i evre A’da, %4, 7’si evre B’de iken %27, 3’ü evre C’de idi. Hastalarınmızın ortalama takip süreleri 2, 74 yıl (2-180 ay) olup fırsatçı enfeksiyonlar ve maliniteler nedeni 13 (%11.3) hastamız hayatını kaybetmişti. En sık görülen fırsatçı enfeksiyon tüberküloz (%16.5) olup, sifiliz ve HBV bunu takip etmekteydi. Malinite %8.6 hastada görülürken, en sık intrakraniyal tümör görülmekteydi. Sonuç: Hastalığın çoğunlukla sosyo-kültürel düzeyi düşük olan genç yaş populasyonunda görüldüğü ve en sık bulaş yolunun heteroseksüel cinsel temas olduğu görülmüştür. Bu bize hastalık ve korunma yolları konusunda yeterli, doğru bilgilendirmenin ve eğitimin önemini açıkça göstermektedir. Stigma gibi nedenlerle birçok hastamızın geç evrede tanı alabiliyor olması ve hastalarımızda tanının çoğunlukla tarama testleriyle konulmuş olması, erken tanıda bu testlerin gerekliliğini telkin etmiştir.